1. İçeriğe git
  2. Ana menüye git
  3. DW'nin diğer sayfalarına git

Almanya'da okullarda şiddet artıyor

Oliver Pieper
4 Mayıs 2024

Kırılıp dökülen binalar, öğrenciler arasında artan şiddet ve burnout'un eşiğinde olan öğretmenler... Almanya'da okullardaki durum neden kötüleşiyor?

https://p.dw.com/p/4fQ3e
Symbolbild Gewalt an Schulen
Fotoğraf: imagebroker/IMAGO

Almanya Eğitim Bakanı, bazı günlerde işinden son derece memnun. Örneğin her yıl ülkenin en iyi öğretmenlerine ödüllerinin verildiği gün. Alman Öğretmen Ödülü'nün verildiği bu törende, Bakan Bettina Stark-Watzinger, onur konuşmasını yapma ayrıcalığına sahip. Söz konusu törende ödül alanlar arasında, matematik dersini eğlenceli hâle getiren öğretmenler de yer alıyor, tekerlekli sandalye kullanan öğrencilerini bir tiyatro projesine kazandıran pedagoglar veya dersinde, önceden çektiği videoları kullanan öğretmenler de.

Bu töreni izleyen, sanki Alman eğitim sisteminde her şey kusursuz işliyormuş izlenimine kapılıyor. Ancak gerçekte durum böyle değil.

Son haftalar ve aylarda, Alman eğitim sisteminin iyileşme yönünde acil adımlara ihtiyaç duyduğunu ortaya koyan çok sayıda araştırma yayımlandı. Sonuçları Aralık ayında açıklanan PISA araştırması, Alman öğrencilerin matematik ve okumada, daha önce hiç olmadığı kadar kötü seviyede olduğunu ortaya koydu.

2024 yılında yürütülen bir gençlik çalışmasında da, gençler, okulda dijitalleşmenin yetersizliğinden ve okulun kendilerini iş hayatı ve gerçek yaşama hazırlamadığından yakındı.

Son olarak yayınlanan ve "okul barometresi" olarak da nitelenen bir diğer araştırma da, Almanya'daki öğretmenlerin yüzde 47'sinin yani neredeyse yarısının, öğrenciler arasında fiziksel veya ruhsal şiddete tanıklık ettiğini su yüzüne çıkardı.

"Hasta bir sistemi görüyoruz"

"Okul barometresi" adıyla tanınan araştırma için bin 600 öğretmenle mülakatlar yapan Stuttgart merkezli Robert Bosch Vakfı'nın eğitim departmanının yöneticisi, eski öğretmen Dagmar Wolf, konuya ilişkin değerlendirmesinde, "Sonuçlarda adeta hasta bir sistemin anlık fotoğrafını görüyoruz" diye konuştu. DW'ye konuşan Wolf, "Burada zorbalık ve vandalizmin yanı sıra kısmen okul bahçesini de aşan fiziksel şiddetten bahsediyoruz. Hatta ebeveynlerin karıştığı vakalar da kulağımıza geldi. Bular istisna olsalar da, böyle olayların var olduğunu da biliyoruz" dedi.

Öte yandan gençler arasında sosyal medya kullanımı da, okullarda bazı sorunları beraberinde getiriyor. Örneğin Berlin eyaletinin Eğitim Senatörü, TikTok'ta yayılan bir söylentiye karşı uyarıda bulunmak için 800 okula bir mektup göndermek zorunda kaldı. TikTok'ta yayılıp viral olan bir videoda, 24 Nisan tarihinin sözde "Uluslararası Tecavüz Günü" olduğu ve bu günde cinsel saldırılarda bulunmanın caiz olduğu iddiası yer aldı. Wolf, okul yönetimlerinin, Gazze'deki savaş nedeniyle öğrenciler arasında yaşanan şiddet olaylarının da arttığını aktardığını söylüyor.

Almanya'da son aylarda sosyal medyada yapılan cesaret denemelerinin okullara da taşınmasıyla bağlantılı olarak okullara ilkyardım, itfaiye ve polis ekiplerinin müdahale ettiği olaylar kayda geçti.
Almanya'da son aylarda sosyal medyada yapılan cesaret denemelerinin okullara da taşınmasıyla bağlantılı olarak okullara ilkyardım, itfaiye ve polis ekiplerinin müdahale ettiği olaylar kayda geçti. Fotoğraf: René Priebe/dpa/picture alliance

Yüz binlerce mülteci ilkokullara entegre ediliyor

Üstelik tüm bunlar, yalnızca lise seviyesinde yaşanmıyor. 6 ila 10 yaş arası çocukların gittiği ilkokullarda da mobbing ve dövüşme vakaları yaşanıyor.

Eğitim uzmanı Wolf'a göre, Almanya, eğitim konusunda iki farklı yüze sahip. Bir yanda, yüksek derecede eğitim veren, mevcut sorunların pek yaşanmadığı 3 bini aşkın lise (Gymnasium) var. Diğer yandan da, ailesinde eğitim geleneği olmayan veya göçmen kökenli ailelerden gelen çocuk ve gençlerin çoğunluklu olarak gittiği liseler var. Bunlara bir de, Almanya'nın son yıllarda çözmeye çalıştığı bir sorun daha eklendi: Mültecilerin bu okullara dahil edilmesi.

Robert Bosch Vakfı'ndan Wolf, konuyla ilgili olarak şu değerlendirmeyi yapıyor:

"Son iki yılda, Ukrayna'dan gelen 200 bini aşkın çocuğu eğitim sistemimize entegre ettik. Buna ek olarak, iç savaş veya savaşa benzer durumlar veya ekonomik zorluktan muzdarip diğer ülkelerden gelen bir o kadar çocuğu da öğretime dahil ettik. Bunlar da elbette ilkokuldaki durumu, on yıl öncesine göre daha zor kılıyor."

Son yıllarda okullardaki gündelik yaşamın nasıl değiştiği hakkında fikir sahibi olmak isteyen, kendi isteği üzerine isimini değiştirdiğimiz Torsten Müller ile konuşabilir. Kuzey Ren-Vestfalya eyaletindeki ortaokul-lise düzeyindeki bir Gesamtschule'de sosyal hizmet uzmanı olarak çalışan Müller, çocukların sorunları ve endişelerine günü gününe tanıklık ediyor. Stres, yorgunluk, kendini sorgulama ve amaçsızlık, bu okullarda hüküm sürüyor. Gesamtschule, yukarıda sözünü ettiğimiz iki okul kategorisinin ikinci türüne, yani göçmen ve eğitim geleneği zayıf ailelerden gelen çocukların gittiği okul türüne tekabül ediyor.

Almanya'ya son iki yılda sadece Ukrayna savaşından kaçıp gelen 200 bin öğrenci eğitim sistemine dahil edildi. Ukraynalı çocuklar dışında diğer kriz bölgelerinden gelen sığınmacı ailelerin çocukları da eğitime entegre ediliyor.
Almanya'ya son iki yılda sadece Ukrayna savaşından kaçıp gelen 200 bin öğrenci eğitim sistemine dahil edildi. Ukraynalı çocuklar dışında diğer kriz bölgelerinden gelen sığınmacı ailelerin çocukları da eğitime entegre ediliyor. Fotoğraf: Lars Heidrich/Funke Foto Services/IMAGO

"Pandemi kısıtlamalarının yol açtığı sorunlarla hâlâ uğraşıyoruz"

Müller, tanıklık ettiği sorunları DW'ye şöyle anlatıyor:

"Elbette çocuklar arasındaki iletişimi de değiştiren akıllı telefonun tüketimi, belirleyici konumda. Gençler artık birbirleriyle konuşmaktan ziyade birbirleri hakkında konuşuyor ve bu da, yüz yüze bir iletişimde ortaya çıkmayacak yanlış anlaşılmalara mahal veriyor. Öte yandan koronavirüs pandemisinin yol açtığı, güvenlik hissinin kaybı ve psikiyatrik hastalıkların artışı gibi sonuçlarla hâlâ başa çıkmaya çalışıyoruz."

Müller'e göre, okulların pandemi döneminde aylarca kapatılması, Alman korona politikasının en büyük hatası olarak tarihe geçti. Okulların kapatıldığı süre Fransa'da 56, İspanya'da 45 ve İsveç'te 31 iken, Almanya'da öğrenciler 180 günü aşkın süre evde kalmak zorunda kaldı. Müller, bu sosyalleşme eksikliğinin bir sonucu olarak, birçok gencin karşılıklı argümanlar öne sürmek yerine itişip kakışmaya meylettiğini gözlemlediğini söylüyor.

Okul yönetimi, gerilimin tırmanmasını önleme eğitimleri ile, bu eğilime karşı harekete geçmiş durumda. Söz konusu eğitimleri ekibiyle birlikte yöneten Müller, "Kavganin neden çıktığını ve grup veya birey olarak bu duruma gelinmesini nasıl önleyebileceğimize dair bilgiler aktarıyoruz. Ya da, her iki veya üç öğrenciden birinin deneyimlemiş olduğu mobbing'in ne olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Daha sonra egzersizlerde ortak stratejiler geliştiriyoruz" diye konuşuyor.

Müller'e göre, Almanya'nın, okullarını yeniden sağlığına kavuşturmasının yolu, aynı sayıda öğretmenle daha küçük sınıflar oluşturulması ve sosyal ve psikolojik yardım olanaklarının artırılmasından geçiyor.

Kalifiye iş gücü sorunu: "Bütün çalışmaz hâlde"

Alman Öğretmenler Birliği Başkanı Stefan Düll, Müller'in önerisinin altına imzasını atacağını, ancak listeyi biraz daha uzatacağını söylüyor:

"Almanca'yı ikinci ve yabancı dil olarak öğretebilecek çok fazla insana ihtiyacımız var. Okul psikolojisi, gençlik çalışmaları gibi konularda destek verecek personele ihtiyacımız var. Ancak demografik değişim kapsamında ihtiyaç karşılanamadığı için bu insanları bulmamız pek kolay değil. Bu ihtiyaç sürekli büyüyor, aranan kalifiye iş gücü sürekli azalıyor ve bütün çalışmaz hâle geliyor."

Bunlar yaşanırken, ders anlatmak yerine öğrenciler arasındaki sorunlarla boğuşmak zorunda kalan öğretmenlerin hayal kırıklığının şiddeti giderek artıyor. Bir anket, öğretmenlerin büyük çoğunluğunun işlerinden memnun olduğunu ortaya koysa da, ankete göre öğretmenlerin dörtte birinden fazlası, işlerini bırakmayı düşünüyor. Öğretmenler, bu isteklerine, birincil olarak, öğrencilerin davranış biçimini gerekçe gösteriyor.

Bavyera eyaletindeki bir lisenin müdürü, tam bu nedenle, şiddet önleme konusunda daha fazla personelin istihdam edilmesi gerektiği görüşünde. Ona göre, belirli kırmızı çizgiler aşıldığında, işe yarayan tek yöntem, "sıfır tolerans politikası". Bir noktadan sonra da kimi durumlarda konuyu polise de aktarmakla hallettmeyi denediklerini anlatıyor ve sözlerini şöyle tamamlıyor:

"Belirli bir eşikten sonra sınır aşılıyor ve polise şikayette bulunma noktasına geliyoruz. Bunun nedeni biraz da caydırmak. Bu, mobbing vakaları için de geçerli. Siber mobbing konusunda da birçok okul müdürü, vakaları polise bildiriyor."

 

DW Türkçe'ye sansürsüz nasıl erişebilirim?